Netice itibariyle, yukarıda özetlenen raporlar ile davacının kişisel durumu ve Çeçenistan Özerk Cumhuriyeti'nin içinde bulunduğu dini ve siyasi koşullar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacının Çeçen etnik kökenli ve İslam dinine mensup olması nedeniyle, politik sebeplerle "dini aşırıcı" olarak yaftalanıp etiketlenmiş olabileceği, yurduna dönmesi halinde kendisi, ailesi ve akrabalarının önemli ölçüde zulüm görme riskiyle karsı karsıya bulunduğu, gerek Çeçenistan'ın ve Çeçenlerin içerisinde bulunduğu içtimai koşullar, gerekse davacının kişisel durumu ile ilgili iddialarının inandırıcı olduğu, menşe ülkesine sınır dışı edilmesi halinde dini inançları ve siyasi düşünceleri nedeniyle işkence ve kötü muameleye maruz kalma riskinin bulunduğu tartışmasızdır.
Bu durumda; hakkında sınır dışı etme kararı verilen davacının, bu karara istinaden herhangi bir ülkeye sınır dışı edilebileceği, bu takdirde "Kişilerin işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı ülkelere geri gönderilmemesi ilkesinin ihlal edilebileceği, kişinin mülteci statüsü talep etme ve mülteci olarak nitelendirilmesi durumunda Sözleşmeye uygun olarak koruma elde etme imkânının bulunmayacağı ve ciddi zarar görme riskinin olduğu anlaşıldığından, davacının herhangi bir ülkeye gönderilmesi durumunda, 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme, Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1967 Protokolü, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun ilgili hükümlerinin açıkça ihlal edilmiş olacağı, davacının ölüm cezasına, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalma ihtimali olan, hayatının veya hürriyetinin tehdit altında bulunacağı ülkelere gönderilme riski ile karşı karşıya kalacağı sonucuna ulaşıldığından, dava konusu sınır dışı işleminde konu unsuru yönünden, ulusal ve uluslararası mevzuata ve hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Devamını aşağıdaki linkten indirebilirsiniz.