31.01.2022

Ülkü Menşure Solak

Savaş sokakta bitti, evlerde devam ediyor. On yıllar süren bir zamandır Çeçenistan’da büyük bir baskı rejimi hüküm sürüyor. Yollar, camiler, yepyeni binalar, okullar açılır ve imar edilmiş bir ülkenin fotoğrafları sanal dünyada dolaşırken, parlak ışıkların kamaştırdığı gözlerden gizlenen bir gerçek var; ölümün kolaylığı.

Büyük bir saldırının ardından oğulları öldürülmüş, meclisi yıkılmış, bütün sokaklarında işgalcilerin kol gezdiği bir ülkede güçsüz kalmış bir halkı, Rusya Federasyonu’na bağlılık yemini etmiş bir sembolik liderle esir alanlar, soya dayalı monarşi rejimini Ortaçağ karanlığından çıkarıp bugüne getirdi. Bu cümleyi yazarken, sadece babadan oğula geçen ve belli bir zümrenin lüks içinde sefa sürdüğü, geri kalanın da kıt kanaat geçindiği bir ülkeyi kast etmeyi gerçekten çok isterdim. Fakat bu ülkede “koyunlarını otlatacak mera” isteğini saygıyla ifade ettiği bir röportaj veren insanlar bile tutuklandı, işkence gördüler. Artık öyle bir noktadayız ki başınıza bir şey gelmesi için herhangi bir karşı duruş sergilemeniz de gerekmiyor. Sıradan insanlar, özellikle fakir ve tanınmış, kalabalık bir sülaleden olmayanlar, kendi halinde yaşarken hedef olabiliyorlar. Rejime suların akmadığını bile söylemek isyan kabul edilir hale gelmiş.

İktidarın Çeçen halkının özgür ruhunu törpülemek için kullandığı yöntemler, 80'ler Türkiye'sinin cezaevlerindeki kafası traşlı, marşlar söyleyerek uygun adım yürüyen insanların görüntülerini çağırıyor zihnimize. Yollar asfalt, binalar pırıl pırıl, sokaklar ışıltılı… yürüyenlerin vücutları, ruhları morluklar içinde. İktidarın, sadece mutlak monarşi olması da açıklamıyor olup biteni.

Bununla birlikte, her ne kadar “hakim” görünüyor olsa da, tam olarak hükmedemediği bir yer var; memurlar. Kadirov rejiminin Sovyetten kalma rüşvetçi, adam kayırmacı, devleti dolandıran memurları da var. İktidara gülümser ve övgüler düzerken, pirim ve rütbe alabilmek uğruna, fakir ve zayıf genç erkekleri kaçırıp haftalarca aç bıraktıkları bodrumlardan işkence görmüş halde dağa bırakıyor, öldürüyor ve “militan öldürmüş” olmanın ödülünü alıyorlar.  Bütün bunlar, monarşik iktidarın korku rejimini beslediği için olsa gerek, çoğu zaman görmezden geliniyor. Oysa Kadirov da bilmeli ki, yarın bu menfaatçi kadrolar, bir başkası için onu da feda edebilirler.

Aslolan halktır. Çeçenistan, Çeçenlerle var. Çeçen de, kültürü, gelenekleri, şarkıları ve tarihiyle Çeçendir. Bin yılları devirmiş bir genetik kültürel mirasın, destansı bir ruhun kolu bacağı budanıyor. Halktan talep edilen şey, sessizce yaşamaya devam etmek ya da itaat etmek değil, adeta içi boş, plastik birer oyuncak gibi, maruz kaldığı her türlü şiddete gülümsemek, hatta teşekkür etmek. Halk, kendine dayatılan demir gömleğin içine sığmaya çalışırken kan revan içinde nefes alamaz hale gelmiş. Elbette bunu yapamamak için, Kuzey Kafkasya’nın bir halkı veya Çeçen olmak gerekmiyor, insan olmak yeterli. Yaşadığı karabasan halinin sonsuza kadar sürmesini istemeyenler, durum ne kadar tehlikeli olursa olsun, bütün karanlığın içinde bir yolunu bulup, bir şekilde gerçeğe ulaşır ve onu bütün kulaklara fısıldarlar. 1Adat, karanlığın bütün koyuluğuyla Çeçenya’nın ruhuna çöktüğü o anlarda ortaya çıktı.

1ADAT’ın 11 Nisan 2020’de yayınladığı kuruluş mesajında şunlar yazıyordu: “1Adat kanundur! Biz diktatörlüğe karşı çıkan bir toplumsal hareketiz. Birbirimize yardım etmek için bir araya gelen sıradan vatandaşlarız. Bize katıl ve diktatörlük, komşuna baskı yaptığı zaman ona karşı kayıtsız kalma. Bugün onu, yarın da seni. En azından bir şekilde yardımcı olmak için faaliyetlerimize başlıyoruz. Bizimle iletişime geçin. Doğrulanmış bilgileri insan hakları savunucularına ve gazetecilere ileteceğiz.”

O günden beri, kaçırılma haberlerinin paylaşılmadığı bir tek ay geçmedi. 1Adat hem sıradan halk, hem de devlet kadroları içinden usulsüz, insan haklarına aykırı vakaların bilgilerine ulaşıyor ve bunları teyit etmekte özen göstererek telegram kanalından duyuruyordu. Zaman içinde bir Türkçe kanal, sosyal medya hesapları da bu ağa ilave oldu. Aslında kaybedilmek üzere olan insanların isimlerinin ve yaşadıklarının dünya kamuoyuyla paylaşılması, elbette olayın örtbas edilmesini engelliyor ve insanların hayatlarına dair bir nebze de olsa umut korunuyor. Elbette monarşik rejim güçleri bu hesapların kimler tarafından yönetildiğini bulmak için oldukça büyük bir gayret gösteriyorlar. 2020’de 1Adat telegram kanalı sohbet moderatörü olan 19 yaşındaki Salman Tepsurkayev iş yerinden kaçırılmış ve günler sonra, çıplak halde, özür dilediği ve “kendini” bir şişeye oturarak cezalandırdığı (!) bir videoda görülmüştü. Her ne kadar daha sonra bir sokak görüntüsü servis edilmiş olsa da Salman’ın nerede olduğu ve akıbeti hakkında hiç kimse bir bilgiye ulaşabilmiş değil. Üstelik, yetkili makamlar da O’nu aramıyorlar.

Son günlerdeyse, Kadirov’un 1Adat telegram kanalını kimlerin yönettiğini bulmaya dair şiddetli arzusu, konuyla ilgisi olmadığı düşünülen insanların da öfkeden nasibini almasına neden oldu. İşkence Karşıtı Komite’nin Kuzey Kafkasya şubesi eski avukatlarından Abubakar Yangulbayev de itham edilenler arasında. Yangulbayev, bir hak savunucusu olarak açık bir biçimde eleştirilerini ifade edebilir, dava açabilir, davaları takip edebilir durumda olduğunu, insan hakları mücadelesini sürdüreceğini söylese de, sanırım bu Kadirov’a ikna edici gelmedi. 24 akrabası kaçırıldıktan sonra, 20 Ocak akşamı Rusya Federasyonu’nun Nizhny Novgorod isimli Çeçenistan'a uzak bir şehrinde yaşayan anne ve babasının evine giren maskeli, silahlı Kadirov polisleri, Abubakar’ın annesi Zarema Musayeva’ya şiddet uyguladılar, yarı baygın bir biçimde, ev kıyafetleri ve çoraplarıyla kar üzerinde sürükleyerek O’nu Çeçenistan’a götürdüler. Zarema’nın durumu kritik. Kendisi şeker hastası ve şu anda bir polisi darp etmekle suçlanıyor, avukatıyla görüşmesine izin verilmiyor. Yine Hasan Halitov da 1Adat’ın moderatörlerinden biri olmakla suçlanıyor ve O’nun da kız kardeşi şu günlerde kaçırıldı. Zan ve tahminle daha kaç masum insanın canı yakılacak bilmiyorum ama 1Adat’ı susturmanın bir yolunu biliyorum: insan hakları ihlallerine son vererek, şeffaf, açık ve adil bir yönetim sağlamak.

Zarema Musayeva’nın kaçırılan diğer mağdurların sembol ismi olarak uluslararası kamuoyunda yer bulması ve Rusya Federasyonu’nda “Bütün Rusya Çeçenistan mı?!” sorusunun soruluyor olması, yetkililerinin rahatsızlık duymasına neden olmalı ve bu facia en iyi şekilde sonlanmalıdır.

Dileğimiz bu yönde.